Türkiye'de kesin, dünyada ise muhtemelen ilk ve tek, hem kalp doktoru olup hem de gerontoloji profesörü olan kişi olarak, şu anda elinizde tuttuğunuz veya internetten okuduğunuz "Kardiyovasküler Hastalıklardan Korunmada Güncel Yaklaşımlar" özel sayısının editörü olarak, hem Türkiye Klinikleri'ne -bu güzel çalışmayı yaptıkları için-hem değerli yazarlarımıza-güncel bilgileri kendi tecrübeleri ile harmanlayıp sundukları için- ve hem de siz değerli okuyucularımıza teşekkür ediyorum.
Gerontoloji Bölümünün en önemli konusu olan "yaşlanma", yani "sağlıklı yaş alma"dır. 20 senenin üzerindeki tecrübemiz ile binlerce kalp ve damar ameliyatı yaptık ve on binlercesini daha takip ettik. Etmeye de devam ediyoruz. Birkaç yıl önce yine bir kalp ameliyatında hastaya koroner baypas yaparken aklımda bir soru belirdi.
"Hasta 70 yaşında, baypas için aldığımız damarlar da 70 yaşında. Yani 70'lik bir damar yaşlanmasını yine 70'lik bir damarla tamir ediyoruz veya öyle sanıyoruz"
Belki de hastalığı yok etmeyip de belirtilerin tekrar ortaya çıkmasını öteliyoruz. Bununla da bitmedi, kalp damarlarını diyelim ki "tedavi ettik", peki beyin damarları, böbrek damarları, barsak damarları.. hepsi 70 yaşında değil mi?
Onları ne yapıyoruz?
Hiç.
Yalnızca taburcu ederken standart bir reçete veriyoruz. Kanı sulandıranlar, ritmi düzenleyenler, damarı gevşetenler...
Acaba damarlar bu ilaçlarla düzeliyor mu?
Hayır.
Bu nedenle "damar yaşlanması" özel ilgi alanım oldu. Yaşlanmanın temelinin damar yaşlanması olduğunu biliyordum.
Peki damar yaşlanması durdurulabilir mi?
70'lik kalp, damar açma işlemi veya ameliyat sonrası "gençleşiyor" da, kalp dışındaki bütün damarlar da "gençleşebilir" mi?
Bu nedenle "yaşlanmanın kökeni"ne indik ve bu konuda Türkiye'nin şu ana kadar tam olarak bilmediği Gerontoloji bölümünü kurduk. Tabii ki bu bölüm yalnızca damar yaşlanması ile ilgili değil, çok yaygın bilim alanlarının buluştuğu, multidisipliner bir alan.
Yaptığımız ve yapılan çalışmalar tüm doku ve/veya organları yaşlandıran en önemli olgunun, o doku ve/veya organı besleyen atar damar olduğunu göstermektedir. Peki o zaman damarı ne yaşlandırmaktadır?
Cevap ilginç:
Damarı besleyen damar yani vazo-vazorum.
Önce vazo-vazorum yaşlanıp bozulmakta sonra bilinen damarlar, sonra organ. Bu organ, kalp ise kalp krizi ve kalp yetmezliği ile karşımıza çıkmaktadır.
Bizler şu anda görünen damarların değil, görünmeyen damarların damarlarını da tedavi stratejimize koyduk.
Ama asıl olan tedavi değil, koruyucu hekimliktir. İşte bu nedenle Türkiye Klinikleri Kardiyoloji-Özel Dergimizin bu sayısını "Kardiyovasküler Hastalıklardan Korunmada Güncel Yaklaşımlar" konusuna ayırdık.
Peki, kalbimizdeki damarların damarlarını bozan, onları yaşlandıran nedir?
"Şu an" için değiştirilemeyeceği iddia edilen genetik faktörler, buzdağının görünmeyen yüzünü oluşturmaktadır. "Şu an" için diyoruz, çünkü genetik faktörlerle ilgili çalışmalar devam ediyor ve yakın gelecekte etik mevzuat düzenlenince istenmeyen genetik geçişler de önlenebilecektir. Son yıllarda artarak yapılan yayınlarda, kalp ve damar hastalıklarının özel genetik bozukluklarda ilişkileri olduğu kanıtlanmaktadır. Özellikle kardiyomiyopatiler ve ailesel hiperlipidemiler üzerine eğilinmiş ve bu konuda ailelere genetik danışmanlık yapılması gündeme gelmiştir.
Önemli ve değiştirilebilecek risk faktörlerinin başında sayılan sigara ve tütünler de bu özel sayımızın içeriğinde yer almıştır. Genel isim olarak "sigara" denilen bu alışkanlık ürünleri altında, birçok "önemsenmeyen" ve/veya sigaranın gölgesi altında kalıp, daha az sorgulananlar listesine bir göz atalım:
Sigara; tütün mamülleri arasında en yaygın olan sigara, ince bir kağıt içinde yaklaşık 8 mg nikotin içermektedir. Nikotin yalnızca buzdağının görünen yüzüdür, içinde okunuşu ve yazılışı bile zor olan yüzlerce zararlı madde içermektedir.
Nargile; bir alışkanlıktan öte bazı toplumlar için bir "kültür" dür. Özel kafeleri olan bir "sosyalleşme" aracıdır. "Sigaradan daha az zehirli olduğu, şişenin içindeki suyun dumanı yıkadığı" söylenir ama nikotin içeriği sigaradan daha fazladır.
Pipo; özellikle sigarayı bırakmak ve daha az nikotin almak için kullanıldığı bilinmektedir. Piponun farkı tütünü nemlendirmesidir ki bu durum nikotinin yoğunluğunu artırmaktadır. Çoğu pipolar yaklaşık olarak 100-200 mg nikotin içerir.
Puro ve Sigarillo; 4-5 adet tütün yaprağının demetlenip, üzerinde sarma, bekletme ve yeniden sarma gibi işlemler ile oluşturulur. Dıştan bir yaprak tütün parçasıyla sarılan puroya ise sigarillo adı verilmektedir.
Kıyılmış/Sarmalık Tütün; Tütünler bir kağıda sarılarak içilir. Saf tütün olduğu için sigaraya göre daha az zararlı olduğu iddia edilir. Oysa bilimsel veriler aynı kanaatte değildir. Çiğneme Tütünü; kovboy filmlerinde gördüğümüz ama ülkemizde yaygın olmayan bir uygulama. Ağızda tütün çiğnenir ve dışarıya tükürülür.
Maraş Otu (Ağız Otu); bu yöntem de daha çok Türkiye'de ve özellikle Maraş ve Antep illerinde yaygındır. Odun ve küllerin de katılımıyla hazırlanan tütün ürünü ağızda bekletilir. Hem sistematik hem de lokal olarak oldukça zararlı bir işlemdir.
Enfiye; tütün toz haline getirilir ve burundan çekilir.
Bunlardan en ilginci ise elektronik sigaradır. Amacı "sigarayı bıraktırma" olarak piyasaya sürülmüştür. 2004 yılında Çin'de yaygınlaşmış ve daha sonra ülkemizde de kullanılmaya başlanmıştır. Sıvı bir kartuş ile tüketilmekte ve bu sıvının içinde, alkoloit sıvı, su, tütün çiçeği, gliserin ve etanol bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere konu hep "sigara" olsa da, adı çok anılmayan ama yaygın olan ve hâlâ "masum" görülen tütünler de mevcuttur. Sigara ve tütün konusu da bu özel sayımızın konusu oldu.
Tansiyon yüksekliği de önemli bir risk faktörü. Önlenebilir kalp damar risklerinden sayılmaktadır. Yalnızca kalp ve damar hastalıkları için değil, kronik böbrek hastalıkları için de risk artırıcıdır. Böbrek hastalıkları da ayrıca risk faktörüdür. Hipertansiyonun önlenmesi ve kontrolü için en son kılavuzlara dayanan öneriler de bu sayımızdadır.
Ateroskleroz için önemli bir risk faktörü de kan yağları bozukluğu yani dislipidemidir. Total kolesterol ve düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol seviyesini düşürmek de kalp ve damar hastalıklarının gelişmesini önleyici bir işlemdir. Kan lipid bozuklukları ve dislipidemiler hakkında bu özel sayımızda yine güncel bilgiler verilmiştir.
Çağımızın hastalıklarından stres ve stresin kalp damar hastalıkları ile ilişkisi incelenmiştir. Depresyon gibi negatif duygu durumu, kaygı ve anksiyete gibi davranışsal özellikler, Tip A ve D gibi kişilik özellikleri kalp hastalıklarının gelişmesinde ve/veya var olan hastalığın daha hızlı kendini göstermesinde etkilidir. Kalp ve damar hastalıklarından korunmada psikososyal desteğin önemi ve etkisi ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Kan şekerinin yükselmesi ve diyabet hastalığının kan damarlarının yapısını bozduğu bilinmektedir. Önemli bir risk faktörü olan diyabeti, en son kılavuzlar eşliğinde değerlendirdik ve son bilgileri siz değerli okuyucularımıza sunduk. Beslenme ve kalp hastalıklarından korunmada beslenmenin önemi de ayrıca incelendi. Kan yağ asitleri ve antioksidanlar ayrı ayrı değerlendirilip, güncel bilgiler eşliğinde harmanlandı.
Gündeme çok gelmeyen ama kalp ve damar hastalıklarının riskini artıran başka durumlar da var: Kronik böbrek hastalığı, gribal enfeksiyonlar, uyku apnesi gibi "gözden kaçması" muhtemel hastalıklar da, ayrıca gündeme getirilmiştir.
Güncel bilgilerle donatılmış bu özel sayımızın tümsağlık çalışanlarımıza hayırlı olmasını diler, yine önemli bir bilimsel boşluğu dolduran Türkiye Klinikleri'ne şükranlarımı sunarım.
Prof.Dr. Ahmet AKGÜL
Sayı Editörü
.: İşlem Listesi