Cerrahi girişim geçiren yaşlı hastaların tedavi süreçlerinin en kritik dönemi, erken ve geç postoperatif bakım dönemidir. Bu dönemde yakın ve yeterli bakım, postoperatif komplikasyonların en aza indirgenmesi ve yaşamı tehdit eder boyutlara ulaşmasının engellenmesi açısından kaçınılmazdır. Cerrahi girişim tamamlandıktan sonra hasta solunum derinliği ve sayısı yeterli olmadan postoperatif bakım ünitesine alınmamalıdır. 65 yaşın üzerindeki hastaların perioperatif dönemde kaybedilmelerinde %40 oranında solunum sistemi ile ilgili postoperatif komplikasyonların rol oynadığı bilinmektedir (1-3). Hernekadar pulmoner disfonksiyon yaşlılarda anestezi ve cerrahi sonrası sık rastlanan bir patoloji ise de, yaş tek başına pulmoner fonksiyon bozukluğu için küçük bir risk faktörü oluşturmaktadır. Fonksiyonel kapasite değeri her on yılda %10 oranında azalarak, yaşlı hastaların anestezi ve cerrahiye bağlı stres faktörlerini tolere etmesini güçleştirmekte, böylece postoperatif dönemde solunum işlevi, sözü edilen olumsuz faktörlerin etkisi ile yaşamı tehdit eder ölçüde etkilenebilmektedir. Solunum işlevindeki yetersizlik gerek anestezi uygulaması sırasında ve gerekse sonrasında özellikle sırtüstü pozisyonda belirgin boyutlara ulaşır (4-6). Bu konuda pozisyona eşlik eden faktörler; sigara alışkanlığı, obesite ve akciğer patolojileridir. Örneğin; kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik bronşit ve amfizem yaşlılığa özgü akciğer hastalıklarındandır ve postoperatif morbidite ve mortalite oranını artıran faktörlerin başında yer alırlar. Özellikle altı saatten uzun süren cerrahi girişim türleri, torakal ve üst karın bölgesi operasyonları postoperatif solunum sistemi komplikasyonlarını artıran cerrahi girişim türleridir. Yaşlı hastalar tüm bu nedenlere bağlı olarak, genç ve orta yaşlı erişkinlere oranla hipoksi gibi olumsuz etkilere çok daha az dirençlidirler. Cerrahi sonunda trakea aspirasyonu olabildiğince etkin ve kısa süre içinde yapılmalı, aspirasyonun bir kısım alveollerde kollapsa, akciğer kompliansının azalmasına ve hipoksiye neden olabileceği unutulmamalıdır. Faringeal muskuler desteğin yetersiz olması yaşlı hastalarda üst solunum yolunun dil kökü tarafından obstrüksiyonunun özellikle erken postoperatif dönemde sık görülmesine neden olur (7,8). Öte yandan öksürme ve yutkunma gibi üst solunum yolu koruyucu reflekslerinin ilerleyen yaşa bağlı oluşan deaferentasyon nedeni ile yetersiz olması aspirasyon riskini artırır (9). Erken postoperatif dönemde sık karşılaşılan bir başka komplikasyon, mide kapsamının regürjitasyonu ve aspirasyonudur. Hernekadar yaşlı hastalarda kusma gençlere oranla daha az görülse de sessiz regürjitasyon ve aspirasyon sık rastlanan bir pnömoni nedenidir. Dalgınlık ve konfüzyon bu yaş grubundaki hastalarda, ateş ve balgam çıkarmaya oranla daha sık rastlanan pnömoni bulgularıdır. Peroperatif dönemde kullanılan opioid, benzodiazepin ve inhalasyon anestezik ajanlarının uzayan etkileri, ileri yaşla görülen azalmış santral sinir sistemi aktivitesi etkilerine eklenince kimyasal (Hipoksi, hiperkarbi) ve mekanik (Artmış hava yolu direnci) uyaranlara solunumsal cevap bozulacak ve postoperatif dönemde patolojik solunum şekillerinin ortaya çıkmasına ve artan apne nöbetlerine neden olacaktır (10,11). Bu durum; yaşlı hastaların postoperatif dönem süresince solunum fonksiyonları yönünden yakından izlenmesi gerekliliğine işaret ederken, sürekli oksijen tedavisinin önemini de vurgulamaktadır.
Cerrahi girişim geçiren yaşlı hastaların tedavi süreçlerinin en kritik dönemi, erken ve geç postoperatif bakım dönemidir. Bu dönemde yakın ve yeterli bakım, postoperatif komplikasyonların en aza indirgenmesi ve yaşamı tehdit eder boyutlara ulaşmasının engellenmesi açısından kaçınılmazdır. Cerrahi girişim tamamlandıktan sonra hasta solunum derinliği ve sayısı yeterli olmadan postoperatif bakım ünitesine alınmamalıdır. 65 yaşın üzerindeki hastaların perioperatif dönemde kaybedilmelerinde %40 oranında solunum sistemi ile ilgili postoperatif komplikasyonların rol oynadığı bilinmektedir (1-3). Hernekadar pulmoner disfonksiyon yaşlılarda anestezi ve cerrahi sonrası sık rastlanan bir patoloji ise de, yaş tek başına pulmoner fonksiyon bozukluğu için küçük bir risk faktörü oluşturmaktadır. Fonksiyonel kapasite değeri her on yılda %10 oranında azalarak, yaşlı hastaların anestezi ve cerrahiye bağlı stres faktörlerini tolere etmesini güçleştirmekte, böylece postoperatif dönemde solunum işlevi, sözü edilen olumsuz faktörlerin etkisi ile yaşamı tehdit eder ölçüde etkilenebilmektedir. Solunum işlevindeki yetersizlik gerek anestezi uygulaması sırasında ve gerekse sonrasında özellikle sırtüstü pozisyonda belirgin boyutlara ulaşır (4-6). Bu konuda pozisyona eşlik eden faktörler; sigara alışkanlığı, obesite ve akciğer patolojileridir. Örneğin; kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik bronşit ve amfizem yaşlılığa özgü akciğer hastalıklarındandır ve postoperatif morbidite ve mortalite oranını artıran faktörlerin başında yer alırlar. Özellikle altı saatten uzun süren cerrahi girişim türleri, torakal ve üst karın bölgesi operasyonları postoperatif solunum sistemi komplikasyonlarını artıran cerrahi girişim türleridir. Yaşlı hastalar tüm bu nedenlere bağlı olarak, genç ve orta yaşlı erişkinlere oranla hipoksi gibi olumsuz etkilere çok daha az dirençlidirler. Cerrahi sonunda trakea aspirasyonu olabildiğince etkin ve kısa süre içinde yapılmalı, aspirasyonun bir kısım alveollerde kollapsa, akciğer kompliansının azalmasına ve hipoksiye neden olabileceği unutulmamalıdır. Faringeal muskuler desteğin yetersiz olması yaşlı hastalarda üst solunum yolunun dil kökü tarafından obstrüksiyonunun özellikle erken postoperatif dönemde sık görülmesine neden olur (7,8). Öte yandan öksürme ve yutkunma gibi üst solunum yolu koruyucu reflekslerinin ilerleyen yaşa bağlı oluşan deaferentasyon nedeni ile yetersiz olması aspirasyon riskini artırır (9). Erken postoperatif dönemde sık karşılaşılan bir başka komplikasyon, mide kapsamının regürjitasyonu ve aspirasyonudur. Hernekadar yaşlı hastalarda kusma gençlere oranla daha az görülse de sessiz regürjitasyon ve aspirasyon sık rastlanan bir pnömoni nedenidir. Dalgınlık ve konfüzyon bu yaş grubundaki hastalarda, ateş ve balgam çıkarmaya oranla daha sık rastlanan pnömoni bulgularıdır. Peroperatif dönemde kullanılan opioid, benzodiazepin ve inhalasyon anestezik ajanlarının uzayan etkileri, ileri yaşla görülen azalmış santral sinir sistemi aktivitesi etkilerine eklenince kimyasal (Hipoksi, hiperkarbi) ve mekanik (Artmış hava yolu direnci) uyaranlara solunumsal cevap bozulacak ve postoperatif dönemde patolojik solunum şekillerinin ortaya çıkmasına ve artan apne nöbetlerine neden olacaktır (10,11). Bu durum; yaşlı hastaların postoperatif dönem süresince solunum fonksiyonları yönünden yakından izlenmesi gerekliliğine işaret ederken, sürekli oksijen tedavisinin önemini de vurgulamaktadır.
.: İşlem Listesi