.: EDİTÖRDEN
EDİTÖRDEN
EDITORIAL
Makale Dili: TR
Tam Metin
Ücretsiz Erişim
Değerli Meslektaşlarım
Raporu ile konuşanlar, çıkıp çıkıp konuşanlar
Yakın zamanda bir gazeteciden duyduğumu aktararak başlayayım ''Bana öyle geliyor ki bazı uzman ve akademisyenler ülkede bir sallantı veya bir pandemi olsa da televizyonlarda yeniden boy göstersem diye bekliyorlar. Nasıl olsa topluma bu iki konuda yeterince korku salındı, her kelama kulak kabartılıyor, bunu bilen biz medya mensupları da bu konuda kolay lokma olanları önceden belirleyip hemen onları ekranlara, satırlara taşıyoruz'' demişti. Bu görüşün hiç de yabana atılamayacak olduğunu Narin Güran cinayeti göstermiştir.
Topluma mal olan bu adli olay bir süreliğine de olsa istisnasız her akşam hemen her kanalda ekrana çıkarak terör, siyaset, uluslararası ilişkiler, savaş tehdidi, ülkelerin askeri kabiliyet ve kapasitesini harita karşısında, ellerinde baget ile birçok kez aynı şeyleri tekrar ederek konuşan adamlara mola vermemize vesile olmuştur. Bu kez sahneye polis emeklisi, dedektif, adli bilimler uzmanı, adli tıp uzmanı, hukukçu vb. mesleki formasyona sahip olduğu belirtilen ve medyaya sızan bilgiler üzerinden konuştukça konuşanlar çıkmış, basına yansıyan en ufak bağlantıdan hareketle mesleki birikimlerinin inceliklerini anlatmaya başlamıştır.
Eminim ki bu süreçte benim gibi birçok adli tıp uzmanı basına beyanat verme teklifi ile defalarca aranmış, doğru olmaz yanıtını aldığında önerebileceğiniz bir isim var mıdır sorusu ile karşılaşmıştır. Hatta bir televizyon kanalı kabul edeceğimden o kadar emin olmalı ya da lütfettiğini düşünüyor olmalı ki sizi bu akşam ana haber sonrası kuşakta konuşmacı olarak ağırlıyoruz hocam diyebilmiştir. Kibarca reddettiğim bu kanalı bahsi geçen saatte acaba yerime kimi buldular merakı ile izlediğimde yayın akışının değişip gündeme düşen bombalama olayını tartışan, son yıllarımıza damga vurmuş tanıdık yüzlerin yeniden gelip ekrana yerleştiklerini gördüm. Yerime davet edilen kişi/lerin ''kusura bakmayın hocam, bilahare sizi konuk ederiz'' özrü ile yarı yoldan yayın organının aracı ile evine dönmüş olması hiç uzak bir ihtimal değildir.
Yukarıda yazdıklarımdan yanlış anlaşılmasın, bilim insanlarının gerektiğinde toplumu uyarmak, bilgilendirmek, yeni bir yöntemi tanıtmak, hak arama süreçlerine yol göstermek adına yazılı ve görsel basında yer almasının gerekli olduğuna, hatta görevleri olduğuna inanıyorum. Ancak henüz ortada olaya ilişkin çok az, üstüne üstlük spekülatif veri varken türlü türlü olasılıkları dile getirip izleyicilerin merakını taze tutmak adına beyanatta bulunulmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Örneğin, yine son günlerde ''Cem Garipoğlu'na feth-i kabir yapılması ile gündemde olan ''Münevver Karabulut'' cinayetinde ölenin sırtında bulunan kum tanelerinin olayın cereyan ettiği evde bulunan bir saksının kırılmasından kaynaklanmış olacağını ekranlara çıkarak söyleyen bir meslektaşımızın bu savının ölenin transferi sırasında bir vesile ile asfalt zemine yatırılmasından kaynaklandığını, olay mahallinde saksı dahi bulunmadığını dün gibi hatırlıyoruz.
Gündemdeki vakalar hakkında otopsi, laboratuvar tetkiki, rapor ve mütalaa düzenleyecek aktif pozisyonda çalışan adli tıp uzmanlarının kendileri değil raporları konuşmalı, sürece mesleki olarak dahil olmayan kurum ve kuruluşlarda çalışanlar ile müstakil çalışanlar veya emeklilerin ise ancak her detay ortaya çıktıktan sonra görüş bildirmesinin doğru olacağını düşünmekteyim. Kasım sayımızda yedi araştırma makalesi ile karşınızdayız. İyi okumalar dilerim.
Prof. Dr. Faruk AŞICIOĞLU
Editör
Raporu ile konuşanlar, çıkıp çıkıp konuşanlar
Yakın zamanda bir gazeteciden duyduğumu aktararak başlayayım ''Bana öyle geliyor ki bazı uzman ve akademisyenler ülkede bir sallantı veya bir pandemi olsa da televizyonlarda yeniden boy göstersem diye bekliyorlar. Nasıl olsa topluma bu iki konuda yeterince korku salındı, her kelama kulak kabartılıyor, bunu bilen biz medya mensupları da bu konuda kolay lokma olanları önceden belirleyip hemen onları ekranlara, satırlara taşıyoruz'' demişti. Bu görüşün hiç de yabana atılamayacak olduğunu Narin Güran cinayeti göstermiştir.
Topluma mal olan bu adli olay bir süreliğine de olsa istisnasız her akşam hemen her kanalda ekrana çıkarak terör, siyaset, uluslararası ilişkiler, savaş tehdidi, ülkelerin askeri kabiliyet ve kapasitesini harita karşısında, ellerinde baget ile birçok kez aynı şeyleri tekrar ederek konuşan adamlara mola vermemize vesile olmuştur. Bu kez sahneye polis emeklisi, dedektif, adli bilimler uzmanı, adli tıp uzmanı, hukukçu vb. mesleki formasyona sahip olduğu belirtilen ve medyaya sızan bilgiler üzerinden konuştukça konuşanlar çıkmış, basına yansıyan en ufak bağlantıdan hareketle mesleki birikimlerinin inceliklerini anlatmaya başlamıştır.
Eminim ki bu süreçte benim gibi birçok adli tıp uzmanı basına beyanat verme teklifi ile defalarca aranmış, doğru olmaz yanıtını aldığında önerebileceğiniz bir isim var mıdır sorusu ile karşılaşmıştır. Hatta bir televizyon kanalı kabul edeceğimden o kadar emin olmalı ya da lütfettiğini düşünüyor olmalı ki sizi bu akşam ana haber sonrası kuşakta konuşmacı olarak ağırlıyoruz hocam diyebilmiştir. Kibarca reddettiğim bu kanalı bahsi geçen saatte acaba yerime kimi buldular merakı ile izlediğimde yayın akışının değişip gündeme düşen bombalama olayını tartışan, son yıllarımıza damga vurmuş tanıdık yüzlerin yeniden gelip ekrana yerleştiklerini gördüm. Yerime davet edilen kişi/lerin ''kusura bakmayın hocam, bilahare sizi konuk ederiz'' özrü ile yarı yoldan yayın organının aracı ile evine dönmüş olması hiç uzak bir ihtimal değildir.
Yukarıda yazdıklarımdan yanlış anlaşılmasın, bilim insanlarının gerektiğinde toplumu uyarmak, bilgilendirmek, yeni bir yöntemi tanıtmak, hak arama süreçlerine yol göstermek adına yazılı ve görsel basında yer almasının gerekli olduğuna, hatta görevleri olduğuna inanıyorum. Ancak henüz ortada olaya ilişkin çok az, üstüne üstlük spekülatif veri varken türlü türlü olasılıkları dile getirip izleyicilerin merakını taze tutmak adına beyanatta bulunulmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Örneğin, yine son günlerde ''Cem Garipoğlu'na feth-i kabir yapılması ile gündemde olan ''Münevver Karabulut'' cinayetinde ölenin sırtında bulunan kum tanelerinin olayın cereyan ettiği evde bulunan bir saksının kırılmasından kaynaklanmış olacağını ekranlara çıkarak söyleyen bir meslektaşımızın bu savının ölenin transferi sırasında bir vesile ile asfalt zemine yatırılmasından kaynaklandığını, olay mahallinde saksı dahi bulunmadığını dün gibi hatırlıyoruz.
Gündemdeki vakalar hakkında otopsi, laboratuvar tetkiki, rapor ve mütalaa düzenleyecek aktif pozisyonda çalışan adli tıp uzmanlarının kendileri değil raporları konuşmalı, sürece mesleki olarak dahil olmayan kurum ve kuruluşlarda çalışanlar ile müstakil çalışanlar veya emeklilerin ise ancak her detay ortaya çıktıktan sonra görüş bildirmesinin doğru olacağını düşünmekteyim. Kasım sayımızda yedi araştırma makalesi ile karşınızdayız. İyi okumalar dilerim.
Prof. Dr. Faruk AŞICIOĞLU
Editör
.: İşlem Listesi