Venöz tromboembolizm (VTE) halen cerrahi ve dahili hastaların morbidite ve mortalitelerinde önemli bir sebep olmaya devam etmektedir. VTE sıklıkla derin ven trombozu (DVT) ve onun en önemli komplikasyonu olan pulmoner emboli (PE) ile karşımıza çıkar. VTE yatan hastaların en önde gelen ölüm sebebidir. Her yıl Amerika Birleşik Devletleri (ABD)inde yaklaşık olarak 50.000 ila 200.000 hastanın DVTun erken komplikasyonu olan PE sebebiyle öldüğü bilinmektedir. Bu ölümlerin çoğu ilk 30 dakika içinde olmaktadır (1). Postoperatif VTE olgularında, fatal PE ilk klinik gösterge olabildiğinden erken dönemde yapılabilecek olası tanı ve tedaviler, DVT bulguları olmadığından, başarısız olacaktır. Buna ek olarak asemptomatik DVT hastalarında noninvaziv tanı ve tarama yöntemlerinin duyarlılığı da düşüktür (2). VTE insidansına dayanarak, profilaksi yapılmadığı takdirde fatal PE sıklığı elektif genel cerrahi hastalarında %0.1?%0.8, elektif kalça protezi hastalarında %2-%3 ve kalça kırığı hastalarında %4-%7 arasındadır. Her ne kadar klinik çalışmalara katılan elektif kalça protezi ameliyatları geçiren ve VTE profilaksisi almayan hastalarda fatal PE insidansı düşük bulunsa da ABDde total kalça protezi ameliyatlara bağlı ölümlerin en sık sebebi PEdir ve bu ölümlerin %35i otopsi ile kanıtlanmıştır (3). DVTnun geç dönem komplikasyonlarından olan Post-trombotik sendrom (PTS) ise %29 oranında görülmekte ve bu kronik durum büyük ekonomik kayıplara sebep olmaktadır (4). Bu sebeplerden ötürü VTE riski olan hastaların, mortalite ve morbiditelerini azaltmak için sistematik ve doğru yapılan VTE profilaksisi en etkili stratejidir. Bu kanıtlara rağmen, klinisyenler arasında VTE insidansının yeterince yüksek olmadığı ve farmakolojik profilaksinin yan etkilerinin fazla olduğu düşüncesi ile tromboprofilaksinin halen yetersiz olduğu bildirilmektedir (5). Ancak VTE profilaksisi konusunda eğitim arttıkça tromboprofilaksinin etkin kullanınımda artış görülmüştür (6). Klinisyenler için ek diğer bir sorun da özellikle total diz ve kalça protezi ameliyatı geçirecek yüksek riskli hastalarda önerilen tromboprofilaksiye rağmen DVT riskinin devam etmesidir. Bu tür multiple risk faktörleri olan hastalara ek kombine mekanik ve farmakolojik profilaksi uygulanması tavsiye edilmektedir. Dolayısıyla çok yüksek riskli hastaların doğru risk değerlendirilmesine alınmasına ve uygun profilaksi önerilerine ihtiyaç vardır. Ayrıca doğru risk değerlendirilmesi yapılmasının bir diğer önemi de düşük ve orta riskli grupların aşırı profilaksinin ve bunun sonucu potansiyel kanama olasılığı ile maliyetin artmasının önlenmesine etkili olmasıdır. Bunların ışığında doğru VTE risk değerlendirmesi ve doğru risk gruplarının oluşturulması önemli hale gelmektedir.
Venöz tromboembolizm (VTE) halen cerrahi ve dahili hastaların morbidite ve mortalitelerinde önemli bir sebep olmaya devam etmektedir. VTE sıklıkla derin ven trombozu (DVT) ve onun en önemli komplikasyonu olan pulmoner emboli (PE) ile karşımıza çıkar. VTE yatan hastaların en önde gelen ölüm sebebidir. Her yıl Amerika Birleşik Devletleri (ABD)inde yaklaşık olarak 50.000 ila 200.000 hastanın DVTun erken komplikasyonu olan PE sebebiyle öldüğü bilinmektedir. Bu ölümlerin çoğu ilk 30 dakika içinde olmaktadır (1). Postoperatif VTE olgularında, fatal PE ilk klinik gösterge olabildiğinden erken dönemde yapılabilecek olası tanı ve tedaviler, DVT bulguları olmadığından, başarısız olacaktır. Buna ek olarak asemptomatik DVT hastalarında noninvaziv tanı ve tarama yöntemlerinin duyarlılığı da düşüktür (2). VTE insidansına dayanarak, profilaksi yapılmadığı takdirde fatal PE sıklığı elektif genel cerrahi hastalarında %0.1?%0.8, elektif kalça protezi hastalarında %2-%3 ve kalça kırığı hastalarında %4-%7 arasındadır. Her ne kadar klinik çalışmalara katılan elektif kalça protezi ameliyatları geçiren ve VTE profilaksisi almayan hastalarda fatal PE insidansı düşük bulunsa da ABDde total kalça protezi ameliyatlara bağlı ölümlerin en sık sebebi PEdir ve bu ölümlerin %35i otopsi ile kanıtlanmıştır (3). DVTnun geç dönem komplikasyonlarından olan Post-trombotik sendrom (PTS) ise %29 oranında görülmekte ve bu kronik durum büyük ekonomik kayıplara sebep olmaktadır (4). Bu sebeplerden ötürü VTE riski olan hastaların, mortalite ve morbiditelerini azaltmak için sistematik ve doğru yapılan VTE profilaksisi en etkili stratejidir. Bu kanıtlara rağmen, klinisyenler arasında VTE insidansının yeterince yüksek olmadığı ve farmakolojik profilaksinin yan etkilerinin fazla olduğu düşüncesi ile tromboprofilaksinin halen yetersiz olduğu bildirilmektedir (5). Ancak VTE profilaksisi konusunda eğitim arttıkça tromboprofilaksinin etkin kullanınımda artış görülmüştür (6). Klinisyenler için ek diğer bir sorun da özellikle total diz ve kalça protezi ameliyatı geçirecek yüksek riskli hastalarda önerilen tromboprofilaksiye rağmen DVT riskinin devam etmesidir. Bu tür multiple risk faktörleri olan hastalara ek kombine mekanik ve farmakolojik profilaksi uygulanması tavsiye edilmektedir. Dolayısıyla çok yüksek riskli hastaların doğru risk değerlendirilmesine alınmasına ve uygun profilaksi önerilerine ihtiyaç vardır. Ayrıca doğru risk değerlendirilmesi yapılmasının bir diğer önemi de düşük ve orta riskli grupların aşırı profilaksinin ve bunun sonucu potansiyel kanama olasılığı ile maliyetin artmasının önlenmesine etkili olmasıdır. Bunların ışığında doğru VTE risk değerlendirmesi ve doğru risk gruplarının oluşturulması önemli hale gelmektedir.
.: Process List